Tatlar ve psikolojik anlamları
Ruhumuz, bizi daha mutlu etmek için bazı yiyecekleri istememize yol açan ince işaretler gönderiyor. Bu işaretleri dinlemeyi ve yorumlamayı öğrenirsek, neden bir yiyeceği ‘deliler gibi’ arzuladığımızı anlarız
Dilimiz ve damağımız yalnızca dört tadı ayırt edebilir: tatlı, tuzlu, acı ve ekşi. Geri kalan her şey yalnızca kokusal algıdır. Bunu bir örnekle kolayca doğrulayabilirsiniz: bir kişinin gözlerini bağlayın ve bir mandal ya da başka bir nesneyle burnunu tıkayın. Bir soğanı bir elmadan ayırt edemeyecektir. Gundrun Dalla Via ve Donato Santarcangelo, Dharma Yayınları’ndan çıkan Psikodiyet isimli kitapta değişen duygusal ilişkiler kolayca tat alma duygusunun değişimi şeklinde kendini gösterebildiğini anlatıyor.
1- Çok tatlı yiyeceklere karşı duyulan aşırı istek doyurulmamış veya yeterince doyurulmamış duygusal arzularla bağdaştırılabilir. Eğer bu durum uzun bir süre devam edecek olursa, beden bunun etkilerini hissedebilir: pankreas yorulur ve diyabet ortaya çıkar . Yalnız dikkat edin, bütün tatlı istekleri duygusal boşlukla ilişkili değildir. Zevklerimizin yönünü değiştiren aynı zamanda aşırı tatlı şeyler ve doğal olmayan tatlılar yeme alışkanlığıdır.
2- Tuzlu algısının psikolojik değeri, dikkatli, meraklı ve aynı zamanda yaratıcı bir kişiliktir. Tuzlu yiyeceklere karşı duyulan ölçüsüz istek fiziksel veya psikolojik bir bozukluğun ya da yanlış beslenme alışkanlığının işareti olabilir. Çok tuzlu yiyecekler hep daha kuvvetli tat arayışı yaratır. Tuzlu yiyeceklere duyulan önüne geçilemeyen istek kalsiyum eksikliğine de işaret ediyor olabilir.
3- Acı tadın karaciğerle (yalnızca karaciğeri koruyucu etkisi bulunan otların tadı çok acıdır) ve cesaretle ilişkisi vardır.
4- Ekşi tat diğerlerini tamamlayıcı özellik gösterir ve aşırı tüketimi dışında kendine özgü bir psikolojik değeri yok gibidir. Aşırı tüketimi durumunda, kendine zarar verme veya kendini mağdur gösterip acındırma eğilimi olabilir.
Çılgın istekler
Gündelik yaşam esnasında belirli bir madde için kuvvetli bir istek duymak mümkündür ve bu önemli bir işarettir. Şu durumlardan birinin söz konusu olup olmadığını anlamak için kendinize kulak verin:
1. Cezbedici bir koku duyduysak,
2. Biz farkında olmadan bir reklam vasıtasıyla bir mesaj aldıysak,
3. Yorgunluk, düşük tansiyon, düş kırıklığı veya öfke gibi özel bir fiziki ya da psikolojik durumdaysak.
Üçüncü durum çok önemli olabilir. Bazı durumlarda fiziksel olarak kendimizi iyi hissetmemizi bile garantileyebilir. Örneğin çok sıcak bir yaz günü tuzlu bir yiyecek ya da içecek isteği, kan basıncındaki düşüşü düzenleyecek bir madde almak ihtiyacından kaynaklanır.
Sıklıkla, hatta her gün belirli bir yiyeceğe karşı çok kuvvetli bir istek duyuyorsak, bir maddeye karşı duyarlılık olması ve bunun ‘uyuşturucu etkisi’ yaratması mümkündür. Bu maddenin alımı bağışıklık sistemimizi çökertir.
İÇGÜDÜLERİMİZ SAYESİNDE YİYECEK SEÇİMİ YAPABİLMEK
Taze ve çiğ yiyeceklere günlük beslenmemizde daha çok yer verecek olursak; neyi, ne kadar ve ne zaman yememiz
gerektiğini anlamamızı sağlayan içgüdülerimiz kısa zamanda uyanacaktır.
SAĞDUYUMUZ BİZİ YÖNETİR
Bedenimiz doğuştan gelen bir sağduyuya sahiptir. Sağlıksız yiyecekler arzu ettiğinde, bir istisna söz konusudur, onu çok fazla baskı altında tutmuşuzdur. Bize verildiği için bir diyet yapmak, birçok açıdan, zorbalıktır, organizmamızın bize o anda neye ihtiyacı olduğunu söylemek için daha doğru mesajlar yollayabileceğini kabul etmemektir. Yemek seçiminde önemli olan yemekten önce ve hiçbir sos ihtiva etmeden, yalnızca içgüdülerimizi dinleyerek yapılmasıdır.