Son Hasat okurlarına merhaba diyor
Bahadır Yenişehirlioğlu bugünlerde “Son Hasat” isimli eseriyle okurlarına yeniden “merhaba” diyor.
Edebiyat dünyasına “Beyaz Usta Siyah Çırak” kitabıyla girip “Kerime” ile devam eden Kurgu Roman yazarı Bahadır Yenişehirlioğlu bugünlerde “Son Hasat” isimli eseriyle okurlarına yeniden “merhaba” diyor.
Akhisar’ın zeytinyağı tüccarlarından birinin kızı olan Hilal –roman kahramanlarından biri- şizofrendir. Bunun öğrenilmesinden çekinen ailesi şifa aramak için Hilal’i İstanbul’a gönderir. Uzun süre kaldığı akıl hastanesinden Akhisar’a döndüğünde Hilal, ailesinin -statülerini korumak için- kendisini evlendirme baskısıyla karşı karşıya kalır. Evlendirilmek istediği kişi başka birisini seviyordur. Fakat o da ailesine karşı gelemeyeceğinden dolayı evlilik gerçekleşir. Ama tam olarak iyileşmemiş olduğu için Hilal, bu döngüye kendi rahatsızlığı da eklenince herkesin hayatını altüst eden dram ortaya çıkar.
Bahadır Yenişehirlioğlu kitabı ile ve önce ki kaleme aldığı romanları ile bize şunları söyledi. Ben bu dramı çarpıcı ve etkileyici kurguyla anlatmaya çalıştım. İnsanlar bunu yakalasın, dâhil olsunlar istedim. Romanımda betimlemeleri metinler arasına şiir olarak yerleştirdim. Okuyucu metinlerden şiire döndüğü takdirde bu şiirleri okusun ve adeta kendi yazsın istedim. Kendisi kursun, hayal etsin, hissetsin istedim. Dolayısıyla pek çok duyguyu damıtarak hülasalarını şiir-düz yazı gibi aktarmaya çalıştım. Bu açıdan benim için de farklı bir deneyim oldu.
SON HASAT duygu yüklü bir roman, farklı, çarpıcı ve sarsıcı, kendimi zorlamak istedim. İtiraf etmek gerekirse bir hayli hırpalandım da. Çünkü üç tane şizofren kadını hissetmek, algılamak hissetmek… Zor bir süreçti ama başarıyla çıktık diye düşünüyorum. İnşallah okurlar da severler.
Şunu önemsedim: Kitabı eline alan bir daha bırakmasın. Genelde bir kitap başlanır ama büyük ihtimalle sonuçlandırılmaz. Bizim böyle bir okuyucu kitlemiz de var. Başlar, okur, ara ara takılır ama sonuçlandırmaz. Mutlaka nihayete erdirenler de vardır. Derdim, okuyucunun eline aldığı zaman kitaplarımı bitirmesi. Beyaz Usta Siyah Çırak için de Kerime için de bu böyleydi. Başlasınlar ama kitap onları bırakmasın istiyorum.
Ben tarihçi değilim. Fakat tarihle ilgileniyorum. Özellikle yakın tarihle. Daha özelde ise dinler tarihi ile. Beyaz Usta Siyah Çırak’ta bu ciddi manada hissediliyor. Kerime’de de pek çok insanın bilmediği Ezanın Türkçe okunduğu 18 yıllık dönemin gerçekliğini ortaya çıkarmaya çalıştım. Şu anki neslimiz bunu bilemez. Resmî tarihten de bunu öğrenmeleri mümkün değil. Resmî tarih ile gerçek tarih arasında mağrip ile maşrik arası kadar fark var. Ben resmî tarihe inanan birisi değilim.
Ben gerçek tarihi araştıran, yaşayan tarihi önemseyen biri olarak bildiğim emin olduğum “bu saklı” dediğimiz tarihi romanlarımın içine yerleştirmeyi görev olarak görüyorum. Mesela ezanın Türkçe okunduğu 18 yıllık dönemin kayıtlarını sunuyorum Kerime’de. “Yazar bunu kafasından mı uyduruyor?” denmesin diye “şu mahkeme kayıtlarında şu ceza verilmiş, şu tarihte şu kişiye şu ceza verilmiş” gibi belgeler de sunuyorum. Dönemin Kemalistlerini, muhafazakârlarını, dönemin tartışmalarını ortaya koymaya çalışıyorum. Bunu okuyucu açısından bir bilgilendirme olarak da görüyorum. Aynı anlayışta ilk kitabım Beyaz Usta Siyah Çırak’ta da 12 Eylül’ü, son romanım Son Hasat’ta da Menemen Olayı’nı anlatmaya çalıştım. Tabi bu tarihi meseleler ana konudan ziya de, romanlarım da bir perspektif oluşturmak amacı taşır. Amacım resmî tarihin konuşulması, tartışılması.