Alerjiyi, kişinin ortalama insan vücudunun reaksiyon vermediği bir maddeye karşı gösterdiği duyarlılık ve bu duyarlılığa bağlı olarak ortaya çıkan belirtiler olarak tarif edebiliriz.
Polenler, ev tozu akarları, küf mantarları, besinler ve hayvan tüylerinin en sık görülen alerji etkenlerinden olduğunu bildiren Anatomica Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Ömer Cenker Ilıcalı, bu etkenlerin testlerle de saptanmasının mümkün olduğunu ancak alerjik hastaların testleri sırasında zaman zaman uzun süredir sık hapşıran, burun ve geniz akıntısı gibi şikâyetleri olan hastanın alerji testlerinde herhangi bir etken saptanmadığını belirtiyor.
Ilıcalı, hastanın şikâyetleri açısından ele alındığında söz konusu hastalığın, alerjik rinitten(saman nezlesi) ayırt edilemediğini, sık hapşırma, burun tıkanıklığı ve dolgunluğu, burun ve geniz akıntısı gibi şikâyetlerin aynı olduğunu, sadece laboratuvar değerlendirmelerinde ve alerji testlerinde farklı özellikler gösterdiğini belirtiyor.
Rahatsızlığın, hastaların %70’inde 20 yaşından sonra ortaya çıktığını belirten Op. Dr. Ömer Cenker Ilıcalı, hastaların %60’ından çoğunu kadınların oluşturduğunu belirtiyor. Ilıcalı, hastalıkla ilgili yapılan çalışmalarda, non- alerjik rinitin uyku bozukluğu, bitkinlik, konsantrasyon problemleri ve sinirlilik hali yapabildiğini belirtiyor. Bu rahatsızlığa sahip kişilerin astıma yakalanma oranları da çok yüksek.
Günümüzde alerjilerle ilgili yapılan birçok çalışma, alerjiyle modern hayatın bazı unsurları arasında bağlantılar olduğunu gösteriyor. Hava kirliliği, sigara dumanı, binalardaki kimyasallar gibi faktörler alerjilerin ortaya çıkışını ve seyrini etkileyebiliyor. Sanayi ve teknoloji, günlük yaşamımızı kolaylaştıran yüzlerce avantajın yanında bu dezavantajları da ne yazık ki beraberinde getiriyor. Alerji tedavisi için şehir yaşamını terk etmek çoğumuz için imkânsız. Ancak, en azından hastalığın tanınması ve tedavisi, olası işgücü ve yaşam kalitesi kayıplarını en aza indirebilir.