Salih Tuna, bugünkü köşesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın en çok güvendiği kişiyi yazdı…
Salih Tuna/Yenişafak
Başbakan’ın en çok güvendiği adam
Güvenden neyi kastettiğimi açık seçik söylemediğim sürece tahmin yürütemezsiniz, boşa kostaklanmayın.
Canım elbette tahmin yürütebilirsiniz, de, isabet etmeniz mümkün değil.
İyisi mi, naçizane yazımızın başlığına açıklık getirmek mesabesinde bir ipucu vereyim:
Başbakanımız’ın en güvendiği adamı bilebilmeniz için, AK Parti’ye seçim kazandırmakta en çok katkısı olabilecek adamın kim olduğu cevabını bulmanız gerekiyor.
Hulasa, “güvenden” maksadım, sadece seçim kazandırmaktaki katkıdır; dostluk, arkadaşlık, diğerkâmlık falan değil.
İmdi, siz kim olduğunu düşünedurun, ben de bu arada son günlerin münazara mevzuu “sivil darbe”ye şöyle bir “dalayım.”
“Sivil darbe” lakırdısı, mâlûm-i âlîniz sandıktan umudu kalmayanların bildik teranesidir.
Hatırlarsanız, Tayyip Bey daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı iken “ön almaya” çalışmışlar ve “sivil darbe”nin paltosundan şu ezik – büzük ifadeyi çıkarmışlardı:
“Bunlar gelirse bir daha gitmezler…”
Aynı numarayı Erbakan’a da çekmiş; görevi bırakmayacağını söylemişlerdi.
Erbakan bıraktı.
Lakin “sivil darbe” mızıkacılarını bu da kesmemişti.
Ve, Refah Partisi kapatıldı.
Milli Görüş Lideri tarihi bir açıklama yapmıştı hani: “Kapatma kararı tarihin akışı içinde basit bir noktadır…”
Dün Erbakan’a uyguladıkları psikolojik harp tekniklerini, AK Parti’ye karşı “Tehlikenin farkında mısınız?” şeklinde devreye sokmuşlardı.
Farkında olmamız için de, “Danıştay cinayeti” start almıştı.
Şükür ki şükür, başka bir şeyin farkına vardık:
Sarıkızlar, muhtıralar, lahikalar, asit kuyuları, ıslak imzalar, kafes planları…
Peki…
Madem her şeyin farkına vardık, “darbe tehlikesi” büsbütün ortadan kalktı mı?
Nerdeee!…
Baksanıza, “sivil darbe” heyulasını dillendirenlere şiddetle karşı çıkan, hatta “darbesevicilerin” tuzağına düştüklerini söyleyen Hasan Cemal’imiz bile, “darbe” ihtimalini masada tutmaya devam ediyor hâlâ!
Nasıl mı?
Sorduğunuza göre, irtica tehlikesinin gerçek olduğuna inandığında, “Ak Parti’nin gizli gündemi var, bu nedenle darbe dahil her yolla iktidardan devrilmelidir!” diyenlerle farklı düşünmeyeceğini belirttiği geçen haftaki yazısını okumadınız demek ki.
Şu ifade de aynı yazıdan:
“Ben eğer bir ‘sivil faşizm’e doğru sürüklendiğimize inansam, Ak Parti hükümetini hangi yolla olursa olsun iktidardan alaşağı etmek için elimden geleni yapardım…”
Bereket versin, “sivil faşizm” tehlikesine inanmıyor.
Maazallah ya inansaydı?!
İlhan Selçuk veya Tuncay Özkan’ın yaptığını mı yapardı?
Yani…
İkide bir Başbakan’a demokrasiden not veren, dahası sınıfta bırakan “demokrasimizin başöğretmeni” Hasan Cemal demokrasinin kalemini kırar mıydı?
İyi güzel de…
Silivri’deki malum zevatın erken günahı “yanlış inanma” yahut “görme bozukluğu” muydu sadece?
“Yönteme hayır” diyemeyeceğiz mi hâlâ?
Bu alaşağı etme “yöntemi” değil miydi 27 Mayıs’ta Başbakan astıran?
Geçmişinde böylesine darağaçları olan hangi demokratik ülkenin demokrat bir aydını, “darbe” yöntemini, şartlara bağlı olarak da olsa mubah görebilir?
O zaman, herkesi ve her kesimi yargıya tâbi tutma girişimlerinin, TSK’nın darbe yapma azim ve kabiliyetini zevale uğrattığını düşünerek feveran edenlere ne diyebiliriz ki?!
Hasan Cemal’den bir açıklama beklemek hakkımız. Yoksa “aydın aşiretçiliğine” eyvallah çekip de, susacak halimiz yok!..
Pardon… bulabildiniz mi Başbakan’ın en çok güvendiği adamı?
“AKP’nin oyları yüzde yirmilere düştü…” falan demişti de, Başbakan, o ne diyorsa ikiyle çarpın demişti ya…
Hah işte, ayağınızı kaldırın, üstüne bastınız!
Evet, Başbakanımız’ın en güvendiği adam Sayın Baykal’dır.
Çünkü…
“Sivil darbe” heyulasını terennüm eden aklı evvel aydınların açtığı yoldan gideceğine ve dolayısıyla yine bataklığa saplanacağına adım gibi eminim.
O batınca da, Sayın Başbakan seçimden bittabi zaferle çıkacaktır…