Cem İle Hala Sevişebiliyoruz
Dedikodu yapabiliyoruz kavga edebiliyoruz hala sevişebiliyoruz daha ne olsun?
Bugüne kadar onu sayısız dizide ve sayısız filmde izlememize rağmen birçoğumuz için Nurgül Yeşilçay tam bir kapalı kutu. Hürriyet’ten Sibel Arna’nın röportajına göre, altı sene önce yaptığı evlilikten sonra Türk halkının büyük bölümü için tam anlamıyla çok bilinmeyenli bir denkleme dönüştü. Altı yıldır herkes döndürüp döndürüp aynı soruyu soruyor: “İyi de bu kız bu adamla niye evlendi!” Nurgül Yeşilçay bu ve benzeri soruların cevaplarını ilk kez büyük bir samimiyetle yanıtladı
Siz Cem Özer’le evleneli altı yıl oldu. Türk halkının bir türlü kabullenemediği evlilikler listesi yapılsa bir numaranın değişmez sahibi olursunuz. Kime Nurgül Yeşilçay desem, hemen ardından “O kadın, o adamla nasıl evli olur” diyor. Cem Özer’i sevmediklerinden değil, yakıştıramadıklarından? Cem Özer’le neden evlisiniz?
– Çok kazık geldi ya ilk soru… Hiç çalışmadığım yerden girdin. Evet, açıklamak anlatmak isterim ama cevabın neresinden gireyim onu bilemedim. “Cem, kimsenin bildiği gibi bir adam değil bence aslında” türü açıklamalar bana tuhaf geliyor?
Cem Özer sizin için neden vazgeçilmez? Sizi bir arada tutan şeyi anlatırsanız ben ikna olurum şahsen? Okuyucuya da bu samimiyet geçer diye düşünüyorum?
– Cem’le bizim sanıyorum hayata bakışımız çok benziyor. Birçok konuda çok anlaşmamıza rağmen çok da güzel kavga edebiliyoruz. Pek çok konuda ayrı da düşünebiliyoruz. Ama genelde olaylara ve insanlara verdiğimiz tepkiler aynı. Dedikodu yapabiliyoruz, kavga edebiliyoruz, sevişebiliyoruz? Ben çok dağınığım, Cem çok derli topludur. Ben asla yemek yapmam, Cem çok güzel yemek yapar.
Kadınlar biraz babalarına benzeyen, onlara baba şefkatini de veren, arkalarını hep tutan, toplayan adamlarla birlikte olur ya? Cem, babanıza benziyor mu?
– Hayır, tam tersi. Benim babamla Cem çok farklı. Belki babamda bulamadığım şeyi Cem’de buldum. Babamın eksiklerini Cem’de tamamlıyor olabilirim. Babam çok sorumsuz biriydi. Cem tam tersidir. Ben babama çekmişimdir. Hayatı daha hafife alırım. Her gün alacağım ilacı bile bilmem, yemek saatlerimi, öğünleri takip etmem, yediğime içtiğime dikkat etmem. Bunları benim için hep Cem yapar. Yanımda olmasa bile, “İlacını içtin mi” diye arar, mesaj çeker. “Öğlen ne yedin” diye sorar. Nejat’la falan da öyle ilgilenir. Yemesi içmesi hastalığı onun sorumluluğundadır, oyun kısmıyla ben ilgilenirim. Ben hayatın sefasını sürüyorum cefasını Cem’e yüklemiş durumdayım. Bu yüzden de kolay kolay vazgeçemem ondan.
Tam hesaplamadım ama altı yıldır her iki ayda bir falan hakkınızda boşanıyorlar diye haber çıkıyor. Etkilendiğiniz oluyor mu?
– Bunun şöyle bir grafiği var: İlk zamanlar çok takmıyorsun, sonra yeter artık deyip takmaya başlıyorsun, bakıyorsun ki hiçbir şey değişmiyor kanıksamış bir hal alıyorsun. Her kavgada boşanmayı düşünen çiftlerden değiliz biz…
Çok kavga ediyor musunuz?
– Çok değil ama ediyoruz. Ben kavgadan sonra uzak kalmayı tercih ediyorum. Çünkü öbür türlü iş çok saçma sapan bir yere gidiyor. Sürekli aynı şeyler daha kırıcı bir şekilde konuşulup duruyor. Çıkıp hava alınmalı, en azından oda değiştirilmeli. Hava değişimi zamanlarında ben durup düşünüyorum, ben bu adamı seviyor muyum seviyorum, ayrılmak istiyor muyum şu anda… Yoo istemiyorum o zaman ne gereği var deyip gider özür de dilerim. Cem de öyle. Bu kavgalı süreler öyle haftalarca sürmez. Sürerse bitme noktasına gelmiştir zaten.
BAĞIMLI ANNELERDENİM
Bir iki istisna hariç Nejat’ı doğduğu günden beri sizden başkası uyutmuyormuş öyle mi?
– Evet. Ben bakıcının uyutmasına karşıyım. Bunun için özel çaba sarf ediyorum. Dışarıdaysam eve dönüp Nejat’ı uyutup tekrar geri dönüyorum. Yakın çevrem bu durumu kanıksadı. Oturup bekliyorlar beni.
Değişik bir uyutma ritüeliniz mi var?
– Yoo, Nejat’ın geleceğiyle ilgili masal uyduruyorum ya da bilindik masalları güncel hale getiriyorum. Biz çok gülüyoruz?
Hayatınızda Nejat olmasaydı?
– Hiç düşünemiyorum. Üç gün İzmir’e ablamların yanına gitti yapacak hiçbir şey bulamadım. Bu da patetik bir durum herhalde. Ben kesinlikle evladına bağımlı annelerdenim. Onunla oyun oynama bağımlısıyım. Sevmediğim oyunlar var tabii, mesela araba sürmek. Bence dünyanın en saçma oyunu. Saatlerce rın rın rın rın? Şimdi legolardan bir dünya yaratan oyunlar oynuyoruz. Resim yapıyoruz, karikatür çiziyoruz onları konuşturuyoruz, sessiz sinema oynuyoruz?
Peki, Nejat olmasaydı bu evlilik bu kadar uzun sürer miydi?
– Onu bilemem. Bilemiyorum. Sürebilirdi, sürmeyebilirdi. Kopuş daha rahat ve kolay olurdu. Ama her zaman şunu söylerim ben bu çocuğu iyi ki Cem’den yaptım. Çünkü ben Cem’i insan olarak, arkadaş olarak çok seviyorum. Bir gün ayrılsak bile o benim hayatım boyunca görmek isteyeceğim insan.
Peki Cem Özer’e aşık oldunuz mu? Siz bu evlilikten önce uçuk kaçık bir profil çizerken bu evliliğin ilk gününden beri 10 yıldır evli gibi dingin bir vaziyete geçtiniz. Bu da bana sizi çılgınlaştıran bazı duyguların eksik kaldığını düşündürüyor?
– Hayatta kimse doğduğu gibi kalmıyor. Ben değiştim, değişiyorum. Dediğin gibi bir dönem canımın istediği gibi yaşadım. Ve tam doygunluk dönemimde Cem’e rastladım. Artık dışarı çıkmak bile istemiyordum. Cem’e gerçekten aşık oldum. Aşık olmasam kimse zorlayamazdı. Çok aşık oldum hatta. Onun üzerine çocuk oldu. Düşündüm, ben bu adamdan çocuk yapmak istiyorum dedim. Cem benden ayrılsaydı bile ben bu çocuğu doğuracaktım. Adam kaç yaşına gelmişti çocuk istemeyebilirdi.
Peki siz çocuk isteyen biri miydiniz?
– Ben çocuk isteyen biri değildim, evlenmek isteyen biri de değildim. Hayat sana bir şans sunuyorsa ben onu yakalamayı seviyorum. Eğer sunmuyorsa da eğlenceme bakarım. Hayattan çok büyük beklentilerim hiçbir zaman olmadı. Hiçbir zaman hedeflerimi çok yükseğe koymadım. Çünkü bence o insanların yaptığı en büyük hata. Olmak istediği yerle olduğu yer arasında uçurum olduğu zaman insan şizofreniye kadar gidebiliyor. Olmak istediğin yeri çok yüksek olarak düşlemezsen olduğun anı iyi yaşıyorsun. Bu eskilerin şükretmek dediği şey aslında. Yani zaten her şey iyi gidiyor. Çocuk da olursa evlilik de olursa o da iyi giderse bonus. Nitekim öyle oldu. Şimdi de gelecek için hesaplar yapmıyorum.
HERKESİN HAYALİ KENDİNE
Ailenizle ne kadar yakınsınız?
– Annem, babam vefat etti. Annem 98’de, babam altı yıl önce gitti. Ablamlar İzmir’de yaşıyor. Bayramdan bayrama görüşüyoruz.
Kendinizi yalnız hissediyor musunuz?
– Ben yalnız hareket etmeyi seven bir insanım. Hatta evliliğin bu yalnız hareket etmeyi zaman zaman kısıtladığını düşünüyorum. Evlilikler daha esnek olmalı. Gidip başkalarıyla birlikte olmaktan falan bahsetmiyorum. Bazen insan yalnız kalmak istiyor, yalnız hareket etmek istiyor, yalnız düşünmek istiyor, kendi hayallerinin peşinden gitmek istiyor. Bence herkesin farklı hayalleri olmalı illa ki aynı hayalin içine sıkışmamalıyız. Fizik olarak yanında olabilirsin her seferinde beyin olarak yanında olamayabilirsin.
Hayalleriniz var mı?
– Var. Cem şu anda bir oyunculuk okulu açmak istiyor. Benim hayalim oyunculuk okulu açmak değil. Tabii ki destek olurum. Benim hayalim dünyanın neresinde olursam olayım oyunculuk yapmak, öğretmenlik değil. Önce bir oyunculuğa doyayım. Maddiyatla ilgili hayalimse ev almak.
Türk halkı sizi seviyor mu sence?
– Eğer ünlüysen insanlara mesleğini satman yüzde 40 falan. Geri kalanı senin biçimin, dış görünüşün, özel hayatın… Sen bir paket olarak sunuluyorsun insanlara. Seni sadece yaptığın işle görmeleri çok zor oluyor. Ünlü oldukça insanlar senin hakkında fikir yürütmeyi, dedikodu yapmayı seviyorlar. Bunu ben de seviyorum, sen de seviyorsun. Geçelim Türkiye’yi “Madonna’da kocasından ayrılmış, salak karı” falan demiyor muyuz? Seviyoruz biz böyle durumları. İyi ya da kötü hakkımda konuşuyorlar. Çünkü aynısını ben de yapıyorum. Onlar beni seviyor mu bilmiyorum ama ben insanları seviyorum. Çünkü ben insanlarla ilgili bir meslek yapıyorum. İnsan olmanın sevmek, iğrenmek, nefret etmek, hoşlanmak gibi tüm duyguları kabulüm.
OYUNCULUK YAPAMAZSAM BİTERİM
Sizin hayata karşı büyük beklentileriniz yok ama bugüne kadar herkes sizden büyük şeyler bekledi. ‘İkinci Bahar’ dizisinden bu yana hep parlaksınız, birilerinin tahtına adaysınız?
– Ben de kötü olsun diye uğraşmıyorum tabii. Seçimlerimi doğru yapıyorum. Bir şeyi iş olsun diye yapmıyorum. Sen beni işte bir gör, çok disiplinliyim, özel hayatın tam tersi oluyorum. Yetenek bu işin yüzde ellisi. Geri kalanı çalışmaktır.
Oyunculuk yeteneğiniz elinizden alınsa, ne olur?
– Biterim. Hayatın anlamı kalmaz. Oyunculukla da aramda patetik bir bağ var. Ben ‘Ezo Gelin’den ‘Aşk ve Ceza’ya kadar 1.5- 2 sene çalışmadım. Yollarda set gördüğüm zaman onun içinde olmak istiyordum. Kamera karşısına geçtiğim ve kayıt dedikleri an dünyanın başka hiçbir yerinde olmak istemiyorum. Oynama durumunu çok seviyorum. Tekrarın fazla olduğu sahnelerin içinde bile bir renk bulmaya, farklı şeyler denemeye çalışıyorum.
Oyunculuk konusunda kendinizi nasıl geliştiriyorsunuz?
– Los Angeles’a gideyim workshop’lara katılayım durumu
bende yok. Ama çok düşünüyorum: Dünya nereye gidiyor? Türkiye dünyanın neresinde? Dünya, oyuncu olarak bizden ne bekliyor? Dünya, biz oyuncuları nerede görüyor?
Bu sorulara nasıl cevaplar veriyorsunuz peki?
– 11 Eylül’den sonra dünya entelektüelleri Müslümanlara bir ilgi duymaya başladı bence. Müslüman dünyanın konu edildiği filmler çekildi, çekiliyor. Biz bu rüzgarı ‘Takva’ gibi filmlerle doğru kullandık. İnsanlar bizden boş ve Avrupa özentisi filmler beklemiyor. Bizden, Akdenizli gibi duyarlılığımızı yansıttığımız dışavurumcu bir performans bekliyorlar. Teknik oyunculuk beklemiyorlar. İçten, tempolu ve çok samimi şeyler bekliyorlar.
İFLAH OLMAZ BİR STİLSİZİM
Kendime ait bir stilim olduğunu düşünmüyorum. Rahatım. Hiçbir kalıba girmem. Yeri geldiğinde peluş da takarım, leopar desen de giyerim, sahte kürk de giyerim, pazardan aldığım gömleğim de vardır… Çok ünlü modacıdan da giyindiğim olur… Sıfır makyaj sokağa çıkarım canım isterse kirpik bile takarım. Kadınım. Beğendiğim bir sürü şey var. Bazen bir gömleğe haftalarca takıyorum, başka bir şey giymiyorum. Dolabımda ‘ben bunu hangi kafayla aldım’ dediğim giyilmeyecek bir sürü şey var. Bu yüzden birinin bana “Şunu giy” demesine bayılıyorum. Gerçi sonra onun giy dediklerini de giymiyorum ama… Neyse ben iflah olmaz bir stilsizim kısacası.
YÜZÜMÜ SÜTLE YIKIYORUM TONİK YERİNE LİMON SÜRÜYORUM
Uzun süredir kozmetik kullanıyorum. En iyilerini denedim. Ama hiçbiri benim yüzüme yaramıyor. Sürmediğim zaman daha iyi oluyorum. Sonra doğal ürünlere merak sardım. Sabahları sütle yıkıyorum. Kuruduktan sonra ılık suyla yıkıyorum. Sonra tonik niyetine limon sürüyorum, onu yıkamıyorum. Biraz ekşi ve yapış yapış geziyorum. Bazen gül suyu kullanıyorum, votka limon da olur. İçerken bir taraftan yüzüne sürebilirsin. Balla saçlarımı yıkıyorum. Şampuanın içine onda bir oranında bal koy. Saç nasıl canlanıyor, nasıl hacim kazanıyor inanamazsın. Dene gör